■ Dün akşam konser vardı. Çok önemli bir şey söylediniz aslında, ‘çelişkiler ülkesi’ dediniz. Bugün ülkeden haber alıyoruz, kayyum atanıyor. Biz burada Nazım’ı anıyoruz. Nazım bir dönemin yasaklı şairi ama burada sahip çıkılıyor, yeni nesiller onu tanısın diye uğraşılıyor. Tüm bunları nasıl görüyorsunuz?
Türkiye çelişkiler ülkesidir. Belki güzel tarafı da burada. Ama iyi yönleri öne çıksa biz hep onu hayal ettik, bizden önceki kuşaklar da bunu hayal ettiler: Hep iyi yönleri ortaya çıksa, daha medeni, daha barışçıl, gelir dağılımının adaletli olduğu bir ülke olsa… İyi ki şairlere kayyum atamıyorlar, çünkü Nazım’ın kayyumu olmaz. O derece büyük bir şiir yazarsın ki kimse tutamaz. Bu şairleri, yazarları dar politik pencerelerden seyretmeyi bıraksınlar. Özel insanlar, özel değerlendirmelere tabi tutulur. Nazım bizim dilimizin nefes borusudur, bizim deniz fenerimizdir. Biz hepimiz Nazım’ın kaşkolundan çıktık, o bizim Puşkinimiz. Ne demek Puşkin, sadece iyi, güzel şiir yazıyor demek değil, şiiri dönüştürüyor, dili dönüştürüyor, yeni bir dil yaratıyor…
■ Sartre’ın Nazım Hikmet ile ilgili bir sözünü hatırladım. Diyor ki “ilk ve son kez gerçek uykusunu uyuyor…”
Böyle insanlar kuşkular içinde daha çok acı çeker. Böyle bir yüreği 13 sene hapiste yatırıyorsun uydurma bir suçlamayla. Atatürk’e mektup yazdı ‘benim bunlarla ilgim yok’ dedi, ama yok, o sistemin çarkları çalışıyor Soğuk Savaş’ta. Nazım gibi bir dehayı 13 yıl hapiste çürütüyorlar. Öyle olmasaydı bu kadar erken ölmezdi. Düşünün bir şairin kalbine ne kadar büyük bir yük, 13 bahar örüyor parmaklıklar ötesinde.
İLK TÜRKÜ 1978’DE ÇIKTI
■ Eğer biz Nazım’ı yasaklamasaydık, bağrımıza bassaydık Nazım’ın Türkiye’den kaçıp gitmesine engel olabilseydik, nasıl bir ülke olurduk?
Sabahattin Ali öldürülmeseydi, bütün şairlerimiz, yazarlarımız hapishaneden geçirilmeseydi -ben dahil- kendi aydınına bu kadar düşmanlık eden hükümet geleneği olmasaydı böyle olmazdık. Tek bu hükümet değil, ta Osmanlı’dan beri 16. YY’da Pir Sultan Abdal’ı idam ediyosun, sonra onu anmaya gidenleri yakıyorsun 400 yıl sonra. Devlet niçin aydınlara karşı? Aydınlar ülkesine karşı değildir, hükümetleri eleştirir. Nazım gibi Ahmet Arif ne diyordu “biz ki ustasıyız vatan sevmenin.” gerçekten biz bilyoruz bu vatanın sevileceğini…
■ İlk Nazım şiirini ne zaman bestelediniz?
Daha önce kopyalar dağıtılıyordu. Ben ortaokul öğrencisiydim. Çok heyecanlıydım. 60 ihtilalinden sonra Doğan Avcıoğlu bir kitabını bastı. İlk defa Kuvayı Milliye destanı için Yenişehir’de Devrim Kitabevi’nin önünde sıraya girdik. Herkes yaşlı başlı, bir tek ben çocuğum. Herkes aldı etrafa bakıyorlar, “polis şimdi bizi götürecek” diye bir korku atmosferi vardı. Nazım’ın N’sini söyleyemiyordun. İsveç’e gittim 1973’te ve orada Nazım Hikmet’in Bulgaristan’da basılmış 8 cilt kitapları vardı. Başladım oradan beste yapmaya. Bir yandan korkuyorum da, ben bir çocuğum, koca Nazım’ı nasıl bestelerim, ne yaparım diye. Stockholm’de sürgün evimiz var, belime kadar karlar içinde her gün yürüyorum. Yürüye yürüye ‘Karlı Kayın Ormanı’ oluştu kafamda. Ondan sonra Maria Farantouri besteleri istedi. İlk Nazım türküleri Nazım şiirlerinden oluştu, 1978’de Nazım Türküsü çıktı.
1978’te o albümü yaptığımda 20’li yaşlarda genç bir müzisyendim. Albüm, hemen bir numara oldu, herkes dinlemeye başladı. Fakat tereddütlerim var, korkularım var, çekingen bir insanım. O sırada iki büyük destek geldi. Nazım’ın kız kardeşi Samiye Yaltırım beni davet etti, geldi boynuma sarıldı. “Bu yaptığınız aynı abim” dedi. Abidin Dino’dan da el yazmasıyla mektup geldi. Beni en çok onurlandıran şey budur: “Ben mutluluğun resmini yapamadım Nazım, henüz vakti gelmedi. Ama Zülfü müziğinde ha yakaladı, ha yakalayacak mutluluğu” diyor. Ben bundan büyük iltifat almadım. Hepsinin ruhu şad olsun. Övünmeliyiz, bizim kültürümüz var, bizim büyük insanlarımız var, bizim destanlarımız var… Karacaoğlan, Yunus Emre, Dadaloğlu, Nazım, Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Kemal… Bunlarla övünmeyeceğiz de ne ile övüneceğiz? AVM’miz var diye mi övüneceğiz ya da kayyum atadık diye mi?
NAZIM, VERA’YA ÇOK AŞIKTI
■ 1978’den bu yana dinleyiciniz değişti mi ?
1997’de Ankara’da tarihimizin en büyük konseri gerçekleşti, 100 bin kişi geldi. Nazım Hikmet orayı görsün isterdim, kendi şiirlerinin gökyüzüne haykırıldığı anları görseydi çok mutlu olurdu. Çünkü yasakken öldü. Dolayısıyla sanatın yolunu kesemiyorsun, o kendine bir yol buluyor. Benim de ilk albümüm yasaklandı. 1973’te bakanlık kararıyla yasaklandı, hâlâ yasak ama herkes biliyor. Yani hücreye kapat, götür adamı, ama eseri yok edemiyorsun.
■ Vera’da burada yatıyor, karanfiller onun üzerinde, iki büyük aşık burada da buluştu. Ne söylersiniz ?
Vera’ya çok aşık olmuştu Nazım. Samimi olarak çok aşık olan bir insandı ve o aşkını da ifade ederdi. Vera’yla burada buluşuyorduk, çok hoş bir kadındı, çok tatlıydı. Nazım’a çok aşıktı, onunla yaşadı, onu andı sürekli.